Devlet Sırrı mı? Gizli Bilgi mi?

Cumhuriyet 05.03.2007: GEÇMİŞTEN GELECEĞE
ORHAN ERİNÇ, Devlet Sırrı mı? Gizli Bilgi mi?

Devlet Sırrı Yasası Taslağı Bakanlar Kurulu’ndaki imza faslı sona erince tasarılaşacak ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulacak.
1982 Anayasası’nda öngörülmesine karşın 21 yıl sonra düzenleme yapılmasına girişilmesinin ardında, bir devlet sırrı var olabilir mi?
Kısa bir süre sonra yapılacak Cumhurbaşkanı seçimi ile onu izleyecek milletvekili genel seçimi arifesinde böyle bir sınırlamaya ihtiyaç duyulması, doğrusu insanı kuşkulandırıyor.
Acaba yazılması, yani kamuoyuna duyurulması yasaklanacak bilgiler, iktidarın tekerine çomak sokabilecek bilgiler mi olacak?
Ne yazık ki “canım, öyle şey olur mu?” diyebilecek durumda değiliz.
Çünkü iktidarın hukuka yaklaşımı, özellikle de Kanaltürk skandalı, gelecek için umutlu olmamıza engel oluyor.
***
Çeşitli yasalar gibi anayasanın da kafa karışıklığına uygun bir yapısı var.
Üstbaşlığı “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” olan 26’ncı madde “devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin” açıklanmasına sınırlama getirilebileceğini öngörüyor.
Üstbaşlığı “Basın hürriyeti” olan 28’inci madde ise “Devlete ait gizli bilgilere ilişkin bulunan her türlü haber veya yazıyı, yazanlar veya bastıranlar veya aynı amaçla basanlar, başkasına verenler, bu suçlara ait kanun hükümleri uyarınca sorumlu olurlar” diyor.
Yetersiz de olsa, “Bilgi Edinme Hakkı Yasası” adında bir yasamız var. Basın Yasası’na da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğüne ilişkin kurallarını olduğu gibi alarak koymuş durumdayız.
Bu gelişmeleri siyasetçilerimiz, hem bilgilenme hakkına hem de ifade özgürlüğüne duydukları saygının gereği olarak anlatmayı ve dolayısıyla övünmeyi ellerinden hiç bırakmadılar.
Peki “Devlet Sırrı Yasa Tasarısı” nı, içeriğine aktarılan sınırlamalarla bu gelişmenin neresine sığdıracağız?
***
Her devletin kendine özgü ve gizli kalması gereken sırları vardır, olmalıdır da.
Ama bunlar, doğrudan hukuk kurallarına uygun olarak belirlenmelidir. Siyasetçilerin tekeline bırakırsanız bir süre sonra sansür yöntemine benzeyen sonuçlara ulaşırsınız.
Çünkü iktidarlar, bugün de örneklerini yaşadığımız gibi yandaşlarına hoşgörülü, karşıtlarına hoşgörüsüz davranabilirler.
Bunun yanında Yeni Türk Ceza Yasası’nda “yasaklanan bilgileri açıklama” suçuna 5 yıl hapis cezası öngörüldüğünü de düşünürseniz, tedirgin olmamak olanaksızdır.
Türk Ceza Yasası deyince ekleyiverelim. Bu yasa da, anayasaya yansımış kafa karışıklığından etkilenmişe benziyor.
Çünkü biraz önce cezasını andığım 330’uncu maddenin de yer aldığı bölümün başlığı “Devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk” olarak belirlenmiş. Başlıkta “devlet sırrı” kavramı, maddelerde “gizli bilgi” kavramı yer alıyor. İki kavram da aynı anlamda mı kullanılmış, farklı anlamlarda mı belli değil.
İfade özgürlüğünü sınırlama çalışmalarını “iktidarın yapısı gereği” diye yorumlamak olası.
Ama ekonominin de “devlet sırrı” kapsamına alınacak olmasını anlamak olanaksız.
Uluslararası Para Fonu ile Dünya Bankası’nın ıcığını cıcığını bildiği, hatta bizimkilerden daha iyi bildiği söylenebilecek ekonomik durumumuzda “devlet sırrı” sayılabilecek bilgiler kalmış olabilir mi?
Yasa taslağı, bugünkü uygulamaya da yeni bir şey getirmeyecek gibi. Cumhuriyet savcıları ya da görevli mahkemeler bir bilginin gizli bilgi olup olmadığını ilgili kurumlardan sorarlardı.
Yasa çıkarsa Başbakan’ın başkanlığında Dışişleri, Adalet, İçişleri ve Milli Savunma bakanlarından oluşacak “Devlet Sırrı Kurulu” na soracaklar.
Siyaset, yasa yaparak yargıyı yönlendirdiği yetmiyormuş gibi, bir adım daha ileri giderek etkileme olanağına kavuşmuş olacak.
“Hukuk devleti” kavramı, bu durumu tanımlamak için kullanılmış olmalı…
oerinc@cumhuriyet.com.tr