BiaNet: Bilgi Edinmek Hakkınız, Sonuna Kadar Kullanın

BİA Haber Merkezi – İstanbul, 26 Eylül 2008, Cuma (Tolga KORKUT – tolgakorkut@bianet.org)

Avukat Küey “Bilgi edinme hakkınızı kullanmaktan vazgeçmeyin. TC kimlik numaranızı bildirmeniz yeterli. Kurumlar başka hiçbir belge isteyemez. Yanıt alamazsanız yargıya başvurun” diyor.

28 Eylül Bilgi Edinme Hakkı Günü için konuştuğumuz Avukat Hilal Küey, kurumların bilgi edinme hakkını kullananlara bilgi vermemek ya da geciktirmek için bazı taktikler kullanabildiğini, ama yılmamak ve bu hakkı sonuna kadar kullanmak gerektiğini söylüyor.

Kurumların en yaygın taktiklerinden biri, soru sorulan kurumun, “Bu sorunun yanıtı başka bir kurumda” diyerek yanıtı geciktirmesi. Ya da yetersiz yanıt vermesi.

Yurttaşa verilmeyen bilgi BM’de rapor oldu
Örneğin Mayınsız Bir Türkiye Girişimi’nden Muteber Öğreten 2004’te Türkiye’nin imha etmesi gereken antipersonel mayınlarla ilgili istatistiklerini sorduğunda Genelkurmay’dan gelen yanıt “ülke savunmasına yetecek miktarda” mayın bulunduğu olmuştu. Öğreten daha sonra yetersiz yanıt gerekçesiyle Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu’na (BEDK) başvurmuştu; ama BEDK de “bu bilgi devlet sırrıdır” diye yanıt vermişti. Oysa o sırada Türkiye bu istatistikleri yükümlülüğü gereğince Birleşmiş Milletler’e iletmiş, rapor bütün dünyanın görüşüne açılmıştı.

Bilgi edinmek için kimlik numarası yeterli
Küey bir kere soru sorduğu kurumun kendisine “Derneğinizin tüzüğünü gönderin” diye yanıt verdiğini anımsıyor. “Böyle bir hakları yok. Bilgi edinme hakkından yararlanmak için TC kimlik numaranızı vermeniz yeterli. Sizden başka hiçbir belge, bilgi istenemez. Elbette ‘Bunu isteyemezsiniz’ diye yanıt verdim” diyor, kurumun daha sonra sorularına yanıt verdiğini anlatıyor.
15 gün içinde yanıt zorunlu

2003’te çıkan Bilgi Edinme Hakkı Yasası’na göre yurttaşlar kamu kurum ve kuruluşlarından ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarından bilgi sorabiliyorlar.

Kurumlar bu soruları 15 iş günü içinde yanıtlamak zorundalar. Ancak bilginin başka bir kurumdan edinilmesi, görüş alınması ya da birden çok kurumu ilgilendirmesi durumunda bu süre 30 iş gününe çıkabiliyor.

Küey “Eğer yanıt alamazsanız ya da yeterli yanıt alamadığınızı düşünüyorsanız BEDK’ye başvurun”diyor.

BEDK durumu değerlendirip kararını 30 iş günü içinde karar vermek zorunda. Kurum ve kuruluşlar, BEDK’nin istediği her türlü bilgi veya belgeyi 15 iş günü içinde vermekle yükümlü.

“Sonuç alamazsanız yargıya gidin”
Küey bu süreçten de yeterli veya hiç sonuç alınamazsa, yargıya gidilmesini öneriyor. “İdare mahkemesine başvurun. Faydası yok diye düşünmeyin. Eskiden edinemediğimiz birçok bilgiyi bu yolla edinebiliyoruz.”

Ancak yargıya götürülen vaka sayısı oldukça düşük. Bilgi edinme hakkı üzerine çalışan bilgiedinmehakki.org’un raporuna göre, 2004-2007 arasında yurttaşlardan tarafından açılan dava sayısı yalnızca 23.116davayıysa yine kamu kurumları açmış.

4 yılda yaklaşık 3 milyon başvuru
Rapora göre 2004-2007’de toplam 2 milyon 826 bin 882 bilgi edinme başvurusu yapıldı. Bunların yarısından fazlasıysa 2006 ve 2007’de gerçekleşti. 2007’deki başvuru sayısı yaklaşık 940 bin. Bunların yaklaşık beşte dördü olumlu yanıtlandı ve bilgi verildi. Yaklaşık 10 başvurudan biriyse reddedildi. (TK)

Maliye Bakanlığı'nda telekulak skandalı

Kaynak: haberturk / Tarih/Saat: 15 Ağustos 2008 Cuma, 00:14:14 / Link : www.haberturk.com

Danıştay vergi denetmeninin dinlenmesini yasalara aykırı buldu, Bakanlık yetkilileri görevi kötüye kullanmakla suçlanıyor

Maliye Bakanlığı’nda ‘telekulak’ skandalı patladı. Danıştay 1. Dairesi, Maliye Bakanlığı’nda bazı görevliler hakkında Teftiş Kurulu Başkanlığı’nca başlatılan idari soruşturma kapsamında vergi denetmeni olarak görev yapan Nermin Ateş’in telefonlarının dinlenmeye alınmasını yasalara aykırı buldu.

Danıştay, Ateş’in telefonlarını dinlemeye aldıran Maliye Bakanlığı yetkilileri hakkında soruşturma izni istenmesine dair yapılan başvuruya ilişkin hazırlanan raporu yetersiz buldu. Yeni bir raporun hazırlanıp kendilerine gönderilmesini isteyen Danıştay, daha sonra Maliye Bakanlığı yetkililerinin “görevi kötüye kullanmak” suçunu işleyip işlemediklerine karar verecek.

-VERGİ DENETMENİNİN DİNLENEN TELEFONU KOCASININ ÜZERİNE KAYITLI

Nermin Ateş’in kullandığı cep telefonunun, eşi Hıdır Ateş adına kayıtlı olduğu tesbit edildi. Hıdır Ateş, Teftiş Kurulu Başkanlığı’na başvurarak eşi Nermin Ateş’in kullandığı ve kendi adına kayıtlı bulunan cep telefonunun hangi gerekçelerle dinlemeye alındığını sordu. Bilgi Edinme Hakkı çerçevesinde dilekçe yazarak, telefonunun neden dinlendiğini soran Ateş’e, istediği bilgilerin kendisine verilemeyeceği yanıtı verildi.

Ateş de, bu yazı sonrası hakkında açılmış bir soruşturma olmadığı halde telefonunun dinlemeye alınarak özel hayatın gizliliğinin ve iletişim özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia ederek telefonu dinlemeye alan Maliye Bakanlığı yetkilileri hakkında şikayetçi olduğunu belirterek Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Başsavcılık da ilgililer hakkında soruşturma başlatmak için Maliye Bakanlığı’ndan izin istedi. Maliye Bakanlığı, olayı incelemesi için müfettiş görevlendirdi. Müfettiş, Ateş’e ait telefonu dinlemeye aldırma eylemiyle illiyet bağı bulunan tüm şüphelilerin isnat edilen eylemle ilgilerine göre haklarında soruşturma izni verilmesi veya verilmemesi yönünde bir öneri getirilmesi yönünde bir inceleme yapmadan soruşturma izni verilmemesi gerektiğini belirtti.

Hıdır Ateş, Maliye Bakanlığı’nın bu kararına itiraz etti. İtirazı görüşen Danıştay 1. Dairesi Maliye Bakanlığı yetkilileri hakkında soruşturma vizesi verdi. Kararda şöyle denildi:
“Eylemle illiyet bağı bulunan şüphelilerin ismen ve görev yerleri itibariyle tespit edilerek haklarında yasal merci tarafından ön inceleme emri verilmesi, bu emre dayalı olarak tüm şüphelileri kapsayan bir ön inceleme raporu düzenlenmesi ve yetkili merci tarafından söz konusu inceleme raporu da göz önünde bulundurulmak suretiyle tüm şüpheliler hakkında soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine ilişkin bir kararın tesis edilmesi, verilecek kararın türüne göre gerekli yazılı bildirimlerin yapılması, tesis edilen karara karşı itirazda bulunulması durumunda yazılı bildirimlere ilişkin günlü ve imzalı bildirim alındıkları ile itiraz dilekçelerinin de eklenerek dosyanın eksiksiz olarak dairemize gönderilmesi gerektiğinden, itirazın kabulüyle Maliye Bakanı’nın, şikayetin işleme konulmamasına ilişkin kararının kaldırılmasına, dosyanın gereğinin yapılması için Maliye Bakanlığı’na iadesine oy çokluğuyla karar verildi”

Maliye Bakanlığı, Danıştay’ın bu kararının ardından yeni bir rapor hazırlayacak. Danıştay da hazırlanan raporu inceledikten sonra Maliye Bakanlığı yetkililerinin “görevi kötüye kullanmak” suçunu işleyip işlemediklerine karar verecek.

Radikal: Polis bilgi edinme hakkıyla alay ediyor

21 Temmuz, 2008 (Mesut Hasan Benli)

Radikal 21.07.2008

 

Bilgi edinme hakkını kullanan avukata Emniyet’in verdiği yanıtlar akla zarar. Emniyet’te ne kadar biber gazı var?: Yeteri kadar… 1 Mayıs’ta ne kadar kullanıldı?: Yetkili amirin belirlediği kadar…

ANKARA – Bilgi Edinme Yasası kapsamında, polisin elindeki biber gazı oranını, bu gazın hangi durumlarda ve hangi ölçülerde kullandığını öğrenmek isteyen Avukat Emre Baturay Altınok’a Emniyet Genel Müdürlüğü alay edercesine yanıtlar verdi. Altınok’un “Emniyetin elinde ne kadar biber gazı mevcut” sorusu “Yeteri kadar”, “2006 yılında ne kadar biber gazı kullanıldı” sorusu ise “Gerektiği kadar” diye yanıtlandı. Altınok, yanıtların ‘muğlak, geçiştirici ve belirsiz’ olduğu gerekçesi Başbakanlık Bilgi Edinme ve Değerlendirme Kurulu’na itiraz etti. Ancak kurul yanıtların yeterli olduğuna karar vererek Altınok’un itirazını reddetti.

Özellikle 2007 ve 2008 1 Mayıslarında polis göstericilere karşı aşırı düzeyde biber gazı kullandı. 2007 yılındaki gösterilerde 75 yaşındaki İbrahim Sevindik isimli bir vatandaş biber gazı nedeniyle hayatını kaybetti. Avukat Altınok, Radikal İki’de yayımlanan ‘Biber Gazı ile Emniyette miyiz’ başlıklı yazı üzerine 20 Mayıs 2007 tarihinde Bilgi Edinme Yasası kapsamında, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne başvurarak, biber gazının kullanımı hakkında bilgi istedi.

Ancak, Altınok’un başvurusuna bir türlü yanıt verilmedi. Bunun üzerine Altınok, 3 Temmuz 2007’de Başbakanlık Bilgi Edinme ve Değerlendirme Kurulu’na şikâyette bulundu. Şikayet üzerine Emniyet Genel Müdürlüğü 13 Eylül 2007’de Altınok’a yanıt vermek zorunda kaldı. Ancak Emniyet’in Altınok’a verdiği yanıtlar son derece ilginç:

Soru:
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün stoklarında 2007 için ne kadar biber gazı var?
Cevap: Stoklarda ‘yeteri kadar’ mevcuttur.

Soru:
2006’da ne kadar biber gazı kullanılmıştır? Stoklarında 2007 senesine artan varsa bunun miktarı nedir?
Cevap: Yasadışı toplumsal olaylarda 2006 senesi içerisinde ‘gerektiği kadar’ kullanılmıştır.

Soru: 1 Mayıs 2007 tarihinde Taksim de ne kadar biber gazı kullanılmıştır?
Cevap: Yetkili amir tarafından ‘belirlenen miktarda’ gaz mühimmatı kullanılmıştır.

Soru: Biber gazının kullanımındaki ölçünün sınırı nedir?
Cevap: Yasadışı toplumsal olayın mahiyetine göre saldırı ve şiddetle orantılı olarak biber gazı kullanılmaktadır.

Soru: Emniyet güçleri tarafından kullanılan biber gazının üretimi Türkiye’de yapılmakta ise bu üretimi kim ve nerede yapmaktadır?
Cevap: Üretimi ülkemizde yapılmamaktadır. Alımlar ihale usulü yapıldığından, ihaleyi kazanan firma tarafından ‘çeşitli ülkelerden’ temin edilmektedir.

Soru: 1 Mayıs 2007’de biber gazından kaynaklı olduğu düşünülen İbrahim Sevindik adlı vatandaşın ölümü ile kolluk kuvvetleri hakkında bakanlığınızca açılmış bir soruşturma var mı?
Cevap: Biber gazından öldüğü iddia edilen adı geçen vatandaşın sürekli olarak kalp hastalığı nedeniyle tedavi gördüğü, 1996’da by-pass  geçirdiği, adı geçenin ölümü nedeniyle herhangi bir şahsa atfı kabil kastı ya da kusuru bulunmadığından, Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı kararı ile çevik kuvvet görevlileri hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.

Başbakanlık’a göre yeterli
Altınok, kendisine ‘muğlak, geçiştirici ve belirsiz ve ölçülmeyen cevaplar’ verildiği gerekçesiyle 25 Eylül 2007’de Başbakanlık Bilgi Edinme ve Değerlendirme Kurulu’na  şikâyette bulundu. Altınok, verilen cevaplarla kanunların kendisine tanıdığı ‘objektif ve sağlıklı bilgiye erişim hakkının engellendiğini’ belirtti. Ancak kurul  Altınok’a verilen cevapların yeterli olduğunu karar vererek itirazı reddetti.

Emniyet ‘bilgi vermeyi’ Genelkurmay’dan mı öğrendi?
Bilgi edinme hakkının resmi kurumlar tarafından ‘gereği kadar’ işletilememesine bir örnek de Genelkurmay Başkanlığı’ndan gelmişti. ‘Mayınsız Türkiye Girişimi’nden Muteber Öğreten, bilgi edinme  hakkını kullanarak 2004’te Türkiye’deki depolarla toprak altındaki antipersonel mayınlarla ilgili istatistikleri sormuş ve 13 Aralık 2004’te şu yanıtı almıştı: “Türkiye’nin stoklarında milli savunmasına yetecek kadar mayın bulunmaktadır. Sınırlardan yasa dışı geçişleri engellemek ve ülke güvenliğini sağlamak maksadıyla muhtelif yerlerde döşeli mayın bulunmaktadır. Sınırlardan yasa dışı geçişleri engellemek ve ülke güvenliğinin gerektirdiği tesisleri korumak maksadıyla bazı ülkelerle olan sınır hattı boyunca mayınlar döşenmiş ve bu mayınlı sahalar  üzerlerinde mayın ikaz levhaları bulunan tel çiti ile çevrilmiştir. Mayın tahrip çalışmaları devam etmektedir.”
Öğreten bu yanıtın sorunun karşılığı olmadığı gerekçesiyle Başbakanlık Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu’na başvurunca kurul bu bilgilerin ‘açıklanması halinde devletin emniyetine, dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine açıkça zarar verecek nitelikte devlet sırrı’ olduğuna hükmedip, Genelkurmay’a arka çıkmıştı.  Ancak, Türkiye 2004’te kara mayınları konusundaki uluslararası sözleşmenin tarafı olduğu için bu konu devlet sırrı olmaktan çıkmıştı. Üstelik Öğreten’in istediği bilgiler, Türkiye sözleşme gereği bildirdiği için  Birleşmiş Milletler’in internet sitesinde yayımlanıyordu.

Bilgi Edinme Hakkı Kanunu 2007 yılı istatistikleri açıklandı

2007 Genel Raporuna PDF dosyası olarak erişebilirsiniz . Aynı şekilde raporla ilgili yayınlanan Basın Açıklamasına da TBMM sayfalarından ulaşmak mümkün.Bu konuyla ilgili BilgiEdinmeHakki.Org incelemesi gelecek hafta içinde sitemizden yayınlanacaktır.

Radikal, Bilgi edinme hakkını önemsemedik, 27/06/2008

ANKARA – TBMM’ye, Bilgi Edinme Hakkı Kanunu kapsamında 2007 yılında bin 865 başvuru oldu, başvuru sayısı önceki yıla oranla yüzde 18.5 azaldı.TBMM’nin internet sitesinde 2007 yılı “Türkiye Bilgi Edinme Raporu” yayınlandı. Rapora göre, tüm kamu kurum ve kuruluşlarına toplam 939 bin 920 başvuru yapıldı. 2007 yılında başvuru sayısının bir önceki yıla göre yaklaşık yüzde 9 oranında artarken, başvuruların 751 bin 89’unun olumlu, 108 bin 530’unun kısmen olumlu kısmen de olumsuz cevaplandırıldı.

TBMM Başkanlığına yapılan bilgi edinme başvuruları 2007 yılında bir önceki yıla göre yüzde 18,5 oranında azalarak bin 865 oldu. Söz konusu başvuruların yüzde 70,5’ini oluşturan bin 316’sı olumlu cevaplandırılırken, 321’i reddedildi, 228 başvurunun ise ilgisi nedeniyle diğer kurum ve kuruluşlara gönderildi. Açıklamada, şunlar kaydedildi:

Şeffaf yönetimin gereği

“Bilgi edinme hakkı insan haklarından biri olarak kabul edilmektedir. Kişilerin bilgi edinme hakkını kullanmaları, demokratik ve şeffaf yönetimin gereği olan eşitlik, tarafsızlık ve açıklık ilkelerinin de gereğidir. Bu hak bazı ülkelerde anayasal düzeyde, bazılarında da ülkemizde olduğu gibi yasa düzeyinde düzenlemelerle güvenceye alınmıştır.

Bilgi edinme hakkı, idareye işleyişi konusunda her an bilgi verme yükümlülüğünü getirmekte ve idareyi hukuk devleti olma idealine bağlı tutmaktadır. Aynı zamanda bireylerin, yönetimi sorgulayabilme ve yönetime katılma kanallarını da genişletmektedir.

Ülkemiz açısından, her yıl bir öncekine göre başvuruların artması, olumlu cevap oranının yüksek olması ve uygulamada bazı aksaklıklara rağmen sistemin genelde sağlıklı işlemesi sevindiricidir. Bu durum bilgi edinme kültürünün hem kurum ve kuruluşlarımız ve hem de vatandaşlarımız nezdinde gittikçe artan oranlarda benimsendiğini ve sistemin sağlıklı şekilde yerleştiğini göstermektedir.” (aa)

Taha Akyol'dan Anayasa Mahkemesi'ne açık dilekçe

Taha Akyol’un 10.06.2008 tarihinde Milliyet’te yayınlanan bilgi edinme hakkı içerikli yazısı

ANAYASA Mahkemesi Başkanlığı’na Ankara Yüksek Mahkemenizin gerekçeli kararlarında “raportör raporları” yer almıyor; kamuoyunun bilgisi dışında kalıyor. Halbuki bu raporlar bilimsel ve akademik niteliktedir.

Bu raporların kamuoyunun bilgisinden uzak tutulması hem kamuoyunun “bilgi edinme hakkı”nı ihlal ediyor, hem de kamuoyunun ‘bilgilenmiş’ bir denetim yapmasını kısıtlıyor. Bilimsel nitelikli bu raporlardan kamuoyunun yararlanmasını engellemeyi sizlerin de yargıçlar olarak içinize sindireceğinizi sanmıyorum.

Bu dilekçemin konusu, bilimsel nitelikli raportör raporlarının, hiç olmazsa yargılama sona erdiğinde kamuoyunun bilgisine açılmasıdır.

Hukuki gerekçeler
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesine göre, “bilgi edinme” bir insan hakkıdır. 4982 Sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nun 4. maddesi de “herkes”e bu hakkı tanımıştır. Anayasa Mahkemesi’nin yargısal işlemlerine ilişkin bilgi edinmek de buna dahildir.
4982 Sayılı Yasa’nın ilgili maddelerine göre:
Madde 5: Bilgi Edinme Kanunu, diğer kanundaki bilgi edinme kısıtlamalarını ‘zımnen ilga’ ettiği için, başka bir kanun gerekçe gösterilerek bir yargı belgesi gizli tutulamaz.

Madde 20: Adli soruşturma ve kovuşturmaya ilişkin bilgi ve belgeler konusunda, belirli şartlarda, bilgi edinme hakkı söz konusu değildir. Fakat anayasal yargının “adli soruşturma ve kovuşturma” niteliğinde olmadığı açıktır, kaldı ki, ben de raportör raporlarının yargılama bittikten sonra kararla birlikte açıklanmasını talep ediyorum. Bunun yargı sürecinin “yerine getirilmesini engellemeyeceği” açıktır.
Madde 25: Bu madde “kurum içi uygulamalara ilişkin düzenleme”lerin saklı tutulabileceğini öngörüyor. Açıklanmasını talep ettiğim raportör raporları ise hiçbir şekilde “kurum içi uygulamalara ilişkin düzenleme” değildir; bu raporların hiçbir “düzenleme” özelliği yoktur, sadece bilimsel görüş bildiren raporlardır.

Madde 26: Bu maddeye göre, “bilgi notu, teklif ve tavsiye niteliğindeki bilgi ve belgeler” de Bilgi Edinme Kanunu kapsamındadır, isteyene verilmesi gerekir. Ancak Yüksek Mahkeme, raportör raporlarını “bilgi notu, teklif, tavsiye” niteliğinde sayarak bu raporları kamuoyundan gizli tutma kararı alabilir! Fakat ben Yüksek Mahkemenizin bilimsel bir raporu kamuoyundan gizlemek isteyeceğine inanmıyorum.
Çünkü bilimsel bilgiyi gizlemek “en hakiki mürşit” ilkesine de, “insan hakları” hukukuna da aykırıdır.

Anayasamızın 2. maddesindeki değiştirilemez ilkelerden “demokratik” ve “hukuk devleti” ilkeleri de raportör raporlarının en azından dava sonuçlandıktan sonra kamuya açık olmasını gerektirir. Bu değişmez ilkeleri Yüce Mahkeme’nin “dolaylı olarak da olsa” ihlal etmeyeceğine inanıyorum.

Sonuç ve talep

Anayasa’nın 10. ve 42. maddelerinde TBMM’nin yaptığı değişikliği iptal eden kararınıza ait dosyadaki raportör raporunun bana verilmesini ve bundan sonra raportör raporlarının karar özetleriyle birlikte kamuya açılmasını, bu hukuki gerekçeler ışığında, saygıyla arz ederim.

Yeni Aktüel: Devlet Sırra Kadem Basacak!

Bu makale BilgiEdinmeHakki.Org kurucularından Dr. Yaman Akdeniz’in de görüşlerine yer veriyor.

Yeni Aktüel: Devlet Sırra Kadem Basacak! 29 Mayıs 2008 (http://www.yeniaktuel.com.tr/)

“Devlet Sırrı Kanun Tasarısı” medyada yankı uyandırmadı ama hukukçulara göre tanımı geniş tutulduğundan her bilgi ve belge “keyfi” biçimde devlet sırrı olarak nitelendirilebilir! Bir başka sakınca da bilginin devlet sırrı olup olmadığına mahkemelerin karar vermesi gerekirken kararın Başbakanlık müsteşarıyla dört bakanlığın müsteşarından oluşan Devlet Sırrı Kurulu’na bırakılması! Kurulun kararlarına karşı “devlet sırrı değil” diye dava açıldığında ise son sözü Başbakan’ın başkanlığında İçişleri, Dışişleri, Milli Savunma ve Adalet bakanlarından oluşturulacak Devlet Sırrı Üst Kurulu söyleyecek!

Yaman Akdeniz

Türkiye beş yıl önce şeffaflaşma ve demokratikleşme adına önemli bir adım attı ve yurttaşların kamu kurum ve kuruluşlarının kayıtlarındaki her türlü veriye erişebilmelerinin yolunu açan Bilgi Edinme Hakkı Kanunu 2003’te Meclis’ten geçti, 2004’te de yürürlüğe girdi. Bu düzenleme kuşkusuz Türkiye için pek alışıldık bir hak arama yöntemi değil. Bu yüzden vatandaşlardan sadece başlarda yoğun bir başvuru talebi geleceği, ancak zamanla ilginin azalacağı düşünülüyordu. Ne var ki İngiltere’deki Leeds Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi ve bilgiedinmehakki.org’un kurucularından Dr. Yaman Akdeniz’in hazırladığı rapora göre durum tam tersi yönde! Bilgi edinmek için çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarına 2004’te yaklaşık 400 bin, 2005’te 626 bin ve 2006’da 864 bin başvuruda bulunulmuş. 2007’deki başvuru sayısınınsa  milyona yakın olduğu tahmin ediliyor. Ne var ki gelişmiş ülke kategorisindeki İrlanda’da 2004’te bilgi edinmek için sadece 12 bin, Avustralya’daysa 42 bin civarında başvuru yapıldığı gözlenmiş. Diğer deyişle Türkiye’de vatandaşlar bilgi edinme hakkını kullanma yönünde oldukça hevesli.

Ancak bu ilgi şu günlerde Meclis’te görüşülen bir kanun tasarısı yasalaşırsa azalabilir! Çünkü söz konusu olan, “devlet sırrı niteliği taşıyan bilgi ve belgelerle diğer gizli bilgi ve belgelerin ne şekilde belirleneceğini ve korunacağını” düzenleyen Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı. Bugüne kadar bir yasayla düzenlenmeyen, sadece ilgili kanun maddelerinde adı geçen devlet sırrı kavramı, Adalet Bakanlığı’nca hazırlanan kanun tasarısının üçüncü maddesinde şu sözlerle tanımlanıyor: “Açıklanması veya öğrenilmesi devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek, anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek ve bu nedenlerle niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgi ve belgeler”. Söz konusu bilgi ve belgelerse; devletin sahip olduğu her türlü veriyle yazılı, basılı veya çoğaltılmış dosya, evrak, kitap, dergi, broşür, etüt, mektup, program, talimat, kroki, plan, film, fotoğraf, teyp, video kaseti, harita ve bilgisayar donanımları.

Yeni yasa tasarısını Yeni Aktüel’e yorumlayan hukukçuDr. Yaman Akdeniz’e göre bahse konu olan “devlet sırrı”nın tanımı geniş ve muğlak! Saydamlığı sağlamak, gereksiz gizlilik kültürüne son vermek ve bilgi edinme özgürlüğünü temin etmek iddiasındaki kanun tasarısı Akdeniz’e göre pek de bu amaçlara hizmet edecek gibi görünmüyor ve “Zaten sırlar ülkesi olan Türkiye’de artık daha çok bilgi devlet sırrı kapsamına girecek”.

Hükümet kendi belgelerine devlet sırrı diyebilir
Açıklamalara göre Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı, Anayasa’da yeterince tanımlanmayan “devlet sırrı” kavramına açıklık getirmek gerekçesiyle oluşturuldu. Ancak Akdeniz’in tasarıyla ilgili dile getirdiği en önemli kaygılardan biri kanun tasarısında da yeterince açık olmayan “devlet sırrı” tanımı üzerinden nelerin devlet sırrı olacağına kimin karar vereceği: “Tasarıda bilgi ve belgelere devlet sırrı niteliği verme yetkisi Devlet Sırrı Kurulu’na aittir, deniyor. Kurul başbakanlık müsteşarının başkanlığında Adalet, Milli Savunma, İçişleri ve Dışişleri bakanlıkları müsteşarlarından oluşuyor. Bir şeyin devlet sırrı olup olmadığına mahkemelerin karar vermesi gerekiyor. Bu üst düzey bürokratlar bağımsız değil. Seçimler oluyor, partiler değişiyor. Bu kadar geniş yetkinin bürokratlara verilmesi ne kadar doğru? Kendi geliştirdikleri kendi belgelerine sır diyebilecekler. Ayrıca bu kurul ne kadar sürede bir toplanacak? Çünkü başbakanlık müsteşarlarının ve söz konusu bakanlıkların müsteşarlarının başka işleri var.”

Avukat Ergin Cinmen’e göreyse böyle bir düzenlemeye ihtiyaç var ama tasarıdaki tanımlamaların geniş tutulması ve takdire çok yer verilmesi sakıncalı: “Böylece objektiflikten uzaklaşabiliyor. Bu takdir yetkisini kanunda belirtilen ilgili birimler nasıl uygulayacak, bütün mesele bu. Andıç olayında yaşandığı gibi ‘bu devlet sırrı’ diye tayin ve takdir ederlerse ve Batı’da da bunların yayımlanması bu nedenle yasaklanırsa bu olmaz.”

Devlet Sırrı Kurulu’nun “tayin ve takdiri”ne itiraz edilebilecek mi? Vatandaşların bilgi edinme hakkından yararlanmak istediklerinde “devlet sırrıdır” diyerek reddedildikleri zaman idari mahkemede dava açabileceklerini belirten Akdeniz söz konusu yargı sürecinin pek de bağımsız olamayacağı görüşünde: “Devlet Sırrı Kurulu’nun bilgi ve belgelerin nitelenmesine ilişkin kararlarına karşı ‘bunlar devlet sırrı değildir’ diye dava açıldığında Devlet Sırrı Üst Kurulu oluşturulacak. Bu kurulun içinde de Başbakan’ın başkanlığında İçişleri, Dışişleri, Milli Savunma ve Adalet bakanları olacak. Bunlar davalarda nihai olarak görüş bildirecek.” Avukat Ergin Cinmen ise kanun tasarısında takdir yetkisinin demokratik toplum ilkelerine aykırı olamayacağının belirtildiğini vurguluyor ve ekliyor: “Ancak en iyi kanun kötü ellerde çok kötü uygulanabiliyor. Dolayısıyla kanunda belirtilen ilkelerde uyuşmazlık ortaya çıktığında bu uyuşmazlığı çözecek mahkemelerin de bu ilkeyi göz önüne alarak karar vermesi lazım.”

Cumhurbaşkanına yargı yolu açılmalı
Tasarıdaki boşluklardan biri de altıncı maddeyle ilgili. Maddede belirli makam ve kurulların kendi görev alanlarına ilişkin bilgi ve belgelerin devlet sırrı olarak belirlenmesi için Devlet Sırrı Kurulu’na teklif götürebileceği belirtiliyor. Akdeniz’e göre başbakan, genelkurmay başkanı, bakanlar, Milli Güvenlik Kurulu ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarını kapsayan altıncı madde uyarınca artık akla gelebilecek pek çok şey devlet sırrı kapsamına sokulmaya çalışılacak. Söz konusu maddede yer alan ve belki de tasarının en dikkat çekici hükmüyse “Cumhurbaşkanlığı’na ait bilgi ve belgelerin niteliğini cumhurbaşkanı takdir eder” ifadesi. Avukat Ergin Cinmen bu hükümle ilgili kaygılarını şu sözlerle dile getiriyor: “Anayasa’ya göre cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemlerde yargı yolu kapalıdır. Böyle bir hüküm konuyorsa cumhurbaşkanına yargı yolu açılmalı. Burada bir Anayasa değişikliğine ihtiyaç var. Ya da yargı yolunu açabilmek için cumhurbaşkanının yanıt vermesi gereken yerde kurul karar verebilir.”

Soru işareti uyandıran konulardan biri de belirlenen devlet sırlarının ne süreyle sır olarak kalacağı. Tasarıda devlet sırlarının süresinin 75 yılı geçemeyeceği vurgulanıyor. Ama Yaman Akdeniz’e göre bu süre çok uzun. “Bunlar kendi kendine diyecekler ki ‘Bu belge 75 yıla kadar devlet sırrıdır’. Gerçi kanunda devlet sırrı niteliği olan belgelerin 10 yılda bir gözden geçirilmesi söz konusu. Ancak bu süreler çok uzun. Bunlar unutulup gidecek. Bir kere üstüne devlet sırrı damgası basıldıktan sonra bunların sır kapsamından çıkması çok zor olacak.”

Gizlilik sistematik hale gelecek
TBMM AB Uyum Komisyonu’nda kabul edilen ve halen Adalet Komisyonu’nun gündemindeki Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı bu haliyle sansürü yasal kılıfa sokabilecek; şeffaflık, demokratikleşme ve hesap verme süreçlerini sekteye uğratabilecek unsurları barındırıyor. Nitekim “Bizde zaten sır çok” diyen Yaman Akdeniz “kamu kurum ve kuruluşlarının zaten gizlilik kültürünün içinde boğulmuş durumda” olduğunu belirterek şunları söylüyor: “Bu kanunla daha çok bilgi gizlilik derecesinde olacak. Diğer deyişle bazı bilgileri devlet sırrı kategorisine sokmak artık daha sistematik hale gelecek”.

Ergin Cinmen ise yasanın kötü uygulanması durumunda gizliliğin ve hukuka aykırılığın meşruiyet kazanacağını vurguluyor ve dikkat edilmesi gereken hususları sıralıyor: “Ceza Muhakemesi Kanunu’nda ‘suç olan fiiller devlet sırrı olamaz’ şeklinde bir hüküm vardır. Bu maddenin bu kanun içinde bulunması daha uygun olurdu. Onun için uygulamada Ceza Muhakemesi Kanunu’nun göz önüne alınması lazım. Her devletin devlet sırrı vardır. Önemli olan bunun demokratik ilkelere aykırı olarak değerlendirilmemesi ve halkın bilgilere ulaşma hakkının engellenmemesi.”

Devlet sırlarının kapsamının genişlemesi halinde vatandaşların bilgi edinme hakkının kesintiye uğraması yüksek bir ihtimal. Zira Yaman Akdeniz Türkiye’deki derin bürokrasinin şimdi bile Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nun uygulanmasını zorlaştırdığını vurguluyor: “Başvurulara cevap verilmiyor. Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu’nun ‘verilsin’ kararına rağmen bilgi ve belgeleri vermeyen kamu kurum ve kuruluşu var. Sonra gidiyorsunuz idari mahkemelerde dava açıyorsunuz. Orada da ‘verilsin’ kararı çıkmasına rağmen vermeyenler var. Türkiye AB ülkeleriyle kıyaslandığında başvuru sayısı yüksek ama sonrasındaki süreç kötü”.

Akdeniz’e göre birinci sorun kamunun kendi başına hareket etmesi. İkinci problemse Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu’nun Başbakanlığa bağlı bir kamu kuruluşu olduğu için bağımsız hareket edememesi. Hâl böyle olunca Devlet Sırrı Kanunu’nun yürürlüğe girmesi durumunda mevcut bürokratik süreç daha karmaşıklaşacak ve siyasal iktidarlardan bağımsız hareket edilemeyecek. Ergin Cinmen’in kanunun nasıl uygulanacağı konusundaki öngörüsü adeta sürecin nasıl işleyeceğini özetliyor: “Türkiye’de yargı uygulaması ve demokrasi hangi seviyedeyse bu kanundan da alınacak sonuç o seviyede olacaktır.” 

Açık Radyo'da Bilgi Edinme Hakkı

20 Mayıs 2008 Salı sabahı Açık Radyo’da (http://www.acikradyo.com.tr/ ) Dr. Yaman Akdeniz ve Ömer Madra Türkiye’de Bilgi Edinme Hakkı’nı konuştular. Bu programda Türkiye’de Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nun uygulanması ve uygulanmadan doğan problemler, ve Devlet Srları Kanunu Tasarısı konuşulan konular arasında yer aldı.

Açık Radyo’da yayınlanan bu programı aşağıdaki logoya tıklayarak MP3 formatında indirip dinlemeniz mümkün.

Açık Radyo Logo

2008 Türkiye Bilgi Edinme Hakkı Raporu

BilgiEdinmeHakki.Org Basın Bülteni: 08.05.2008
BilgiEdinmeHakki.Org ilk sürümü ingilzce olarak hazırlanan 2008 Türkiye Bilgi Edinme Hakkı Raporu’nu bugün yayınladı. Dr. Yaman Akdeniz tarafından hazırlanan 45 sayfalık rapor (Freedom of Information in Turkey: A Critical Assessment of the Implementation and Application of the Right to Information Act 2003) Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nun 2004-2008 yılları arasında Türkiye’de ne şekilde uygulandığını anlatıyor. Uygulama ile ilgili istatistiki bilgiler içeren rapor uygulamada karşılaşılan problemleri günışığına çıkartırken Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu’nu da değerlendiriyor.
Bu raporun genişletilmiş Türkçe sürümü önümüzdeki aylar içinde Kamu Kurum ve Kuruluşları ile ilgili Genel 2007 BEDK raporu (Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nun 30. maddesi gereği) yayınlandıktan sonra yayınlanacaktır.
İngilizce rapora http://www.bilgiedinmehakki.org/doc/Turkey_FOI_2008_Report.pdf adresinden ulaşmak mümkündür.

Devlet Sırrı Üst Kurulu kuruluyor

Tasarıya BilgiEdinmeHakki.Org üzerinden ulaşabilirsiniz.

Bilgi ve belgelerin “devlet sırrı” sayılıp sayılmamasına Başbakan, Adalet, Milli Savunma, İçişleri ve Dışişleri bakanlarından oluşan kurul karar verecek. 75 yıla kadar ‘sır’ olacak bilgi ve belgeler mahkemeye sunulmayacak, açıklanması ‘suç’ sayılacak.

AA 24 Nisan 2008 Perşembe

ANKARA – Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı, TBMM Başkanlığına sunuldu. Tasarı, devlet sırrı niteliği taşıyan bilgi ve belgeler ile diğer gizli bilgi ve belgelerin, ne şekilde belirleneceğini, korunacağını, açıklanacağını ve bu konulara ilişkin yükümlülükleri düzenliyor. Bir belgenin gizli olup olmadığına karar vermek için Devlet Sırrı Kurulu ve Devlet Sırrı Üst Kurulu oluşturulacak. Üst kurul Başbakan ve bakanlardan, Kurul ise müsteşarlardan oluşacak.
Devlet sırrı niteliği taşıyan bilgi ve belgeler ile diğer gizli bilgi ve belgelerle ilgisi bulunan kamu kurum ve kuruluşlar ile gerçek ve tüzel kişileri kapsayan tasarı, gerçek kişilerle, özel hukuk tüzel kişilerine ait gizlilikleri tasarı kapsamı dışında tutuyor.

ÖĞRENİLMESİ ‘TEHLİKE’ YARATABİLECEK BİLGİLER
Bilgi ve belgelerin, hangi durumlarda devlet sırrı olarak nitelendirilebileceğini belirleyen tasarı, “Devlet sırrı” kavramına tanımlama getiriyor. Buna göre, “Açıklanması veya öğrenilmesi, devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek; anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek ve bu nedenlerle niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgi ve belgeler” devlet sırrı tanımına giriyor.

Bilgi ve belgeler, “Devletin sahip olduğu her türlü veri ile yazılı, basılı veya çoğaltılmış dosya, evrak, kitap, dergi, broşür, etüt, mektup, program, talimat, kroki, plan, film, fotoğraf, teyp ve video kaseti, harita, bilgisayar harddisk, disket ve kompaktdisk gibi taşıyıcılar ve donanımlar” olarak sıralanıyor.

Tasarıyla, devlet sırrı tanımının, demokratik toplum düzeni ve hukuk devleti ilkesinin gereklerine aykırı biçimde yorumlanması ve uygulanmasının engellenmesini öngörürken, “devlet sırrı olmayan” gizli bilgi ve belgelere de açıklık getiriyor.

SIR OLMAYAN AMA ‘GİZLİ’ BELGELER
Devlet sırrı niteliği taşımayıp da açıklanması veya öğrenilmesi halinde ülkenin ekonomik çıkarlarına, istihbarata, askeri hizmetlere, idari soruşturmaya ve adli soruşturma ve kovuşturmaya zarar verebilecek nitelikteki veya yetkili makamlar tarafından gizlilik derecesi verilmiş bilgi ve belgeler, “Gizli bilgi ve belge” olarak tanımlanıyor.

Tasarı, Türkiye’nin taraf olduğu ikili veya çok taraflı antlaşma hükümlerinin devlet sırrı ile diğer gizli bilgi ve belgeler bakımından hangi hükümlere tabi olacağını da düzenliyor. Türkiye’nin taraf olduğu ikili veya çok taraflı antlaşmaların gizliliğe ilişkin hükümleri saklı tutuluyor, bu antlaşmalara ilişkin gizlilik derecesi verilmiş bilgi ve belgeler, niteliğine göre devlet sırrı olarak veya diğer gizlilik derecesine sahip sayılıyor.

DEVLET SIRRI KURULU VE DEVLET SIRRI ÜST KURULU
Tasarıyla, bilgi ve belgelere devlet sırrı niteliği vermekle yetkili olmak üzere, “Devlet Sırrı Kurulu” oluşturuluyor. Kurul, Başbakanlık Müsteşarının başkanlığında; Adalet, Milli Savunma, İçişleri ve Dışişleri bakanlıkları müsteşarlarından oluşacak.

Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Bakanlar, Milli Güvenlik Kurulu, kendi görev alanlarına ilişkin bilgi ve belgelerin devlet sırrı olarak belirlenmesini Kurul’a doğrudan teklif edebilecek.

Cumhurbaşkanlığına ait bilgi ve belgelerin niteliğini ise Cumhurbaşkanı takdir edecek. “Devlet Sırrı Üst Kurulu” kuruluyor. Kurul, bilgi ve belgelerin nitelenmesine ilişkin kararlarına karşı açılan davalarda nihai olarak görüş bildiriyor. Başbakan’ın başkanlığındaki Kurulda, Adalet, Milli Savunma, İçişleri ve Dışişleri bakanları yer alıyor.

DEVLET SIRRI SÜRELERİ
Tasarıya göre, devlet sırrı niteliği süreli veya süresiz olarak verilebiliyor. Süreli verilen devlet sırlarının süreleri, her bilgi ve belgenin üzerinde belirtiliyor ve bu süre 75 yılı yılı geçemiyor.

Devlet sırrı niteliği veya süreleri, Kurulca değiştirilebiliniyor veya kaldırılabiliniyor. Süresi belirtilmeyen devlet sırrı niteliği 10 yılda bir; 10 yıldan fazla süreli olanlar 5 yıllık sürelerle gözden geçiriliyor.

Süresiz devlet sırrı niteliğine sahip bilgi ve belgeler, Kurulca aksi kararlaştırılmadıkça 50 yıl sonra bu niteliklerini kaybediyor.

BİLGİ VE BELGELER, MAHKEMEYE VERİLMEYEBİLECEK
Mahkemelerce talep edilen devlet sırrı niteliği taşıyan bilgi ve belgeler, Kurulca gerekçesi belirtilmek şartıyla verilmeyebilecek. Ancak, verilmeyen bilgi ve belgeler, davada ilgili aleyhine sonuç doğurmayacak, verilmeyen bilgi ve belge hiçbir surette yargılamada davacı ve davalı aleyhine kullanılmayacak.

GİZLİ BELGELER İÇİN ‘İLKE’ KARARI
Mahkemelerin talep etmeleri halinde, devlet sırrı niteliği taşımamakla birlikte, gizli bilgi ve belgeler, ana ilke olarak gönderilecek. Ancak, bu bilgi ve belgeler, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarınca gerekçesi açıklanmak koşuluyla mahkemelere gönderilmeyebilecek. Gönderilmeme gerekçesi mahkemelerce yeterli bulunmazsa, bu bilgi ve belgelerin gönderilmesi zorunlu olacak. Cumhuriyet başsavcılıklarınca talep edilen bilgi ve belgeler için de aynı koşullar geçerli olacak.

Hukuk mahkemeleri ile idari mahkemelerde görülen davalarda, bilgi ve belgelerin taraflara incelettirilmesi mahkemenin takdirine bağlı olacak. İncelettirme sonucunda, sadece dava konusu uyuşmazlığı açıklığa kavuşturabilecek nitelikte olan bilgi ve belgelerin incelenmesine izin verilecek.

Mahkemece bilgi ve belgelerin incelettirilmemesi halinde, bu bilgi ve belgeler, davada ilgili aleyhine sonuç doğurmayacak. Ceza kovuşturmasında; devlet sırrı niteliği taşıyan bilgi ve belgeler ile diğer gizli bilgi ve belgelerin taraflara incelettirilmesinde Ceza Muhakemesi Kanunu’nun ilgili maddesindeki usul uygulanacak. Cumhurbaşkanı, bilgi ve belgeleri mahkemeye göndermeyi kendisi takdir edecek.

AÇIKLAYANA 1 YILDAN 4 YILA KADAR HAPİS
Gönderilmesine karar verilen bilgi ve belgelerin, mahkemelere ve Cumhuriyet başsavcılıklarına ulaştırılması sürecinde yetkili makam veya merci, tesliminden sonra ise mahkemeler ve Cumhuriyet başsavcılıkları, bunların yetkisiz kişilerce elde edilmesini veya açıklanmasını önlemek için her türlü önlemi alacak.

Bilgi ve belgelerin koruma yükümlülüğünün yerine getirilmesi için gerekli araç, gereç ve donanım, kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren 6 ay içinde sağlanacak.

Tasarı kapsamındaki bilgi ve belgeleri, ilgili kamu kurum ve kuruluş mensupları, görevin gerektirdiği haller dışında alamayacak ve saklayamayacak. Koruma yükümlülüklerine aykırı hareket edenler, 1 yıldan 4 yıla kadar hapis cezasına çarptırılacak.

Devlet sırlarına karşı basın, yayın veya internet yoluyla suç işlenmesi halinde fail hakkında verilecek ceza yarı oranında artırılacak.

Müsteşarlar, valiler ve kaymakamlar hariç olmak üzere, maddede belirtilen fiilleri işleyenler hakkında Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanmayacak. Ancak, görev ve sıfatları sebebiyle özel soruşturma ve kovuşturma usulüne tabi olanlar hakkında ise kendi kanun hükümleri uygulanacak.

Devlet sırrı niteliği taşıyan bilgi ve belgeler ile diğer gizli bilgi ve belgelerin tabi olacağı esas ve usuller, kanunun yayımı tarihinden itibaren 6 ay içerisinde Adalet Bakanlığının teklifi üzerine, Bakanlar Kurulunca yürürlüğe konulacak yönetmelikle düzenlenecek. Kanunun yayımı tarihinden önce işlem görmüş olup, yeniden işleme alınması gereken belgelerden, devlet sırrı niteliklerine sahip olanlara, “Devlet Sırrı Kurulu” tarafından devlet sırrı niteliği verilecek.

AMAÇ: GEREKSİZ GİZLİLİK KÜLTÜRÜNE SON VERMEK
Tasarının gerekçesinde, Anayasadaki ilgili maddeler dışında, çeşitli kanun ve düzenleyici işlemlerde, devlet sırrı ve gizliliğiyle ilgili hükümlerin yer aldığı ancak bu hükümlerde devlet sırlarının hangi usul gereğince belirlenip belirtileceği, nelerin devlet sırrı olduğu, devlet sırrı olgusunu hangi makam ve mercilerin belirlediğine dair yeterli açıklığın olmadığı kaydedildi.

Gerekçede, şu görüşlere yer verildi: “TCK’nın konuyla ilgili hükümlerinin uygulanmasında zorluklarla karşılaşıldığı gibi, basın ve yayın araçlarıyla devlet sırrı niteliğindeki konulara ilişkin olarak yapılan yayınlar sonucu devletin güvenliği, iç ve dış siyasal yararları bakımından ciddi tehlikeler ortaya çıkmaktadır.

Devlet sırrına ilişkin alanı bir kanunla düzenleme yoluna gidilirken, devletin meşru hakları ve demokratik kurumların korunması ilkesi gözardı edilmezken, vatandaşın bilgi edinme hakkının gereksiz kısıtlanmaması da ön planda tutulmalıdır. Kişi yararı ile toplum yararı dengede tutulmalı ve yalnız toplum yararının üstün tutulmasının gerektiği hallerde o da demokratik bir toplumun zorunlu kıldığı ölçüde müdahalede bulunulmalıdır.

Devlet sırrı ve gizliliği kavramları kolayca tanımlanabilecek kavramlar olmadığı için, gereksiz yere genişletildiği takdirde bilgi edinme hakkının sınırları daralacağından, devlet gizliliğinde bilginin özü itibarıyla bu niteliği taşıması koşulu aranmalıdır.

Tasarı, bilgi edinme hakkı konusunda gerekli kolaylıkları ve şeffaflığı sağlamak, gereksiz gizlilik kültürüne son vermek yönünden devlet sırları ve gizlilik alanının açık bir biçimde düzenlenmesi amacıyla hazırlanmıştır.”

Cumhuriyet: Bazı bilgiler gizli kalmalı

Biraz eski bir haber ama Başbakanlık Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu raportörü Uğur Kılınç, devletin bazı bilgileri koruması bazılarını ise saklaması gerektiğini savunmuş, okunmasında yarar var.

Cumhuriyet 06.08.2007 (ABİDİN YAĞMUR)

‘Bazı bilgiler gizli kalmalı’

MERSİN – Başbakanlık Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu raportörü Uğur Kılınç , Devlet Sırları Yasa tasarısında “sır” ve “gizlilik” kavramlarının yeniden tanımlanacağını bildirdi.

2003’te yürürlüğe giren 4982 sayılı Bilgi Edinme Kanunu’nun taslağını hazırlayan Kılınç, Mimarlar Odası Mersin Şubesi üyeleri için düzenlenen eğitim seminerinde yasa ve uygulamalar hakkında bilgi verdi.

Devletin iç ve dış güvenlikle ilgili işlem ve belgelerinin yüzde 90’ının gizli, yüzde 5’inin çok gizli, diğer yüzde 5’inin ise açık bilgi”Hangi bilgilerin saklanması, hangi bilgilerin saklanmaması gerektiğini masanın her iki yanında bulunmuş biri olarak çok iyi biliyorum. Bilgi Edinme Kanunu’nu tasarlarken bize özgü bir model oluşturduk” dedi. olduğunu belirten Kılınç,

Bilgi Edinme Kanunu’nun, vatandaşın her şeyi bilmesi anlamına gelmediğini ifade eden Kılınç, devletin bazı bilgileri koruması bazılarını ise saklaması gerektiğini savundu. Kanun taslağını hazırlarken bilgi vermeyi yasaklayan tüm mevzuatı taradığını anlatan Kılınç, “Yasa ve yönetmeliklerdeki tüm ‘bilgi vermeyi yasaklayan’ maddeleri tasnif ettim. Ama bu çalışmamız kanunun yasalaşması sürecine yansıtılmadı. Kanun yasalaşırken, başka yasalarla açıklanması yasaklanmış bilgilerde yasa kapsamına alındı. Bir boşluk oluştu. Şimdi vatandaştan bilgi talebi geldiğinde idare, gizli ibareli bilgiyi verip vermeyeceği konusunda kendisi karar veriyor” diye konuştu.

GİZLİ VE AÇIK BİLGİLER

Gizli ve açık bilgilerin Devlet Sırları Kanun tasarısında yeniden belirleneceğini bildiren Kılınç, şunları söyledi:

“Bu kanun hazırlanırken hangi bilgilerin gizli kalacağını belirleyeceğiz, geriye kalan her şey açık bilgi olacak. Bürokratlar, kurumlarıyla ilgili yasaların dışarıya çıkarılmasını yasakladığı bilgileri, Bilgi Edinme Kanunu’nda karşılığı olsa bile vermek istemezler. Bu durum, ret sayısını artıyor. Bu eksiklik, Devlet Sırları Kanunu oluşturulduğunda giderilecek. Bilgi Edinme Kanunu yönetmeliği yoruma yer kalmayacak şekilde düzenlenmeli, daha açıklayıcı ve ayrıntılı olmalı.”

Askeri ve sivil istihbarat birimlerinin faaliyet ve verilerinin Bilgi Edinme Kanunu dışında tutulduğunu da anlatan Kılınç, bir kişinin çalışma yaşamı ve meslek onurunu ilgilendiren konularda sadece o kişiye bilgi verileceğini, ancak bu durumun sakıncaları olduğunu anlattı. Uğur Kılınç, Bilgi Edinme Kanunu’ndan en çok haklarında açılan soruşturmalarla ilgili bilgi almak isteyen memurların yararlandığını de belirtti.